Aydın’a gezmeye gidecek yada Aydın hakkında meraklı olanlar için Aydın ilinin nelerinin meşhur olduğunu sizlere anlatıyoruz. Kısaca Aydın ilinin neleri meşhurdur diye sıralamak gerekirse;
Aydın özellikle turizm açısından ülkemizin güzide şehirlerinden birisidir. Deniz turizm bakımından Didim ve Kuşadası Türkiye’nin en bilindik bölgeleridir. Deniz turizmi ile beraber yat turizmi, termal turizim, yayla turizmi de oldukça gelişmiştir. Ayrıca yöresel mutfağı, zeytini, el sanatları, halk oyunları ve giyim kuşamı ile Aydın kendine özgü bir kimliğe bürünmüştür. Bunların yanı sıra antik kentleri, tapınakları, müzeleri, milli parkları ve daha neler neler…
Aydın Kuşadası
Kuzeyde Selçuk vePamucak, güneyde Milli Park’ın bulunduğu Dilek Yarımadası ile sınırlanan ilçe merkezi. İzmir, Efes, Meryemana, Milet, Didim, Pamukkale, Marmaris, Bodrum gibi önemli turistik merkezlerin odağında bulunmaktadır Kuşadası Limanı, Yunanistan’a ait Sisam adasına yakın olması nedeniyle, buraya gelen turistler için Türkiye’nin ikinci önemli deniz kapısıdır. İlçenin Efes’e yakınlığı da dış turizmin gelişmesinde etkili olmuştur.
Kuzeyde İzmir’in Selçuk, kuzeydoğuda Germencik, doğu ve güneyde Söke ilçeleriyle çevrilidir. İzmir ilinin bir ilçesi iken, bu tarihten sonra Aydın iline bağlanmış ve büyük bir gelişim göstermiştir. Son yıllardaki aşırı inşaat yapımı ve betonlaşma nedeniyle ilçe, turistik değerini büyük ölçüde kaybetmiştir. Yüzölçümü 264 km², nüfusu 50.000 civarındadır.
Aydın Didim Apollon Tapınağı
Güneş, ışık, müzik ve kehanet tanrısı olan Apollon, kökeni Hititlere dek uzayıp giden bir Anadolu Tanrısı. 6. yüzyılda Milet ile Didim arasındaki “Kutsal Yol” üzerine tapınak inşa edilmiş; Apollon’un tunç heykeli de tapınağa hediye edilmiş. Bu heykel Milet sikkelerinde de yer alıyor. İyonik düzendeki tapınak, 38×85 m. boyutlarında. Panormos Limanı’ndan denize açılacak tüccar ve askerler Apollon Tapınağı’nda fal baktırır, tanrılara kurban sunarlarmış. Kutsal avluya inilen kapıların arasında yer alan 70 ton ağırlığındaki tek parça mermer blokun, dünyanın en büyük mimari elemanı olduğu tahmin ediliyor.
Dört yanından basamaklarla çıkılan bir platform üzerinde çift sıra oturtulmuş 124 sütunla çevrelenen anıtsal yapı, birkaç bölümden oluşmakta. Tapınak, M.Ö 494’te, Kral Dara yönetiminde Miletos’a saldıran Perslerce tahrip edilmiş. Tapınağın yeniden yapımı ise Büyük İskender’in Pers zaferi sonrasına rastlamakta. Yapımı M.S. 2. yüzyıl ortalarına dek süren görkemli tapınak, yine de tam olarak bitirilememiş. Yeniden yapıldığı üzere bugünkü formunu alan tapınağın boyutları yaklaşık 109×51 m. Yapının ortasında bulunan, zamanında yalnızca rahip ve kahinlerin girebildikleri 53×21 m. boyutlarındaki “Sella Kutsal Alanı”, günümüzde konser ve sanat organizsyonlarına ev sahipliği yapıyor.
Aydın Müzesi
1973 yılından sonra ise bu hizmet yenimüze binasında verilmeye başlanmıştır. Aydın arkeoloji ve etnografya müzesi zaman içerisinde Aydın merkez ve ilçelerinden gelen eserlerle zengin koleksiyonlara sahip olmuştur. Müze binası geniş bir bahçe içerisinde yer almaktadır. Bahçede Aydın İl sınırları içerisinde yer alan Tralleis, Magnesia, Alinda, Alabanda, Nysa, Amyzon, Piginda, Harpasa, Myus, Pygela, Orthosia, Mastaura vb. antik kentlerden gelen çeşitlidönemlere ait taş eserler sergilenmektedir. Bu eserler, heykeller, lahitler, sütun vesütun başlıkları, altarlar, mezar stelleri, İslâmi mezar taşları, mil taşları, yazıtlı ve kabartmalı stellerle çeşitli mimari parçalardan oluşmaktadır.
Müze salonlarında ise teşhir 3 seksiyondan oluşmaktadır.
- Arkeoloji Seksiyonu
- Sikke Seksiyonu
- Etnografik Eser Seksiyonu
Aydın Afrodisias Müzesi
Eserlerin çoğunluğunu heykeller oluşturmaktadır. Aphrodisias’ta İ.Ö. I. Yüzyıl ile İ.S. 5. yüzyıllar arasında çok nitelikli eser veren bir heykeltıraşlık okulunun varlığı bilinmektedir. Müzede, İ.Ö. 5000’den beri Aphrodisias’ta iskan olduğunu belgeleyen Pekmez tepe ve Akropol tepe buluntuları olan Prehistorik eserler, sikkeler ve heykeller sergilenmektedir. Ünlü filozof ve devlet adamlarına ait tondo büstlerinin bulunduğu koridorda imparator heykelleri, portre heykeller, portre büstler ve dört mevsimi simgeleyen ünik bir lahitin bulunduğu salona ulaşılır. Ara koridorda ise kentin kurucusu Zoilos’un ana mezarına ait Augustus dönemi kabartmalar görülür. Molpomene salonunda, devlet adamları tragedya peresi Molpomene ve Apollon heykelleri bulunmaktadır.
Boksör heykelleri, oturur durumda betinlenmiş sanatçılara ait heykellerin bulunduğu salon ise Odeon salonudur. Köşede ise bitmemiş heykeller bulunmaktadır. Cam vitrinlerde çeşitli dönemlere ait küçük buluntuların sergilendiği koridorda Akhilleus ve Pentasilia heykellerinin ismini verdiği, Diskoforos Genç Herakles ve Çocuk Dionisos’u taşıyan Satir heykellerinin bulunduğu salona geçilir. Ortada kentin ana tanrıçası Aphrodithe’nin kült heykelinin bulunduğu salonda Aphrodithe salonudur. Bu salonda Aphrodithe baş rahibi Diogenes ve karısı Clodia Antonya Tatiana’nın heykelleri, Demos heykeli ve rahip heykelleri yer almaktadır. Ayrıca, Müze çevresinde Tiberius Portikosundan getirilmiş kabartmalarla bezenmiş frizler ve lahitler sergilenmektedir.
Aydın Priene
Varlığı M.Ö. 2. bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır. Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi. M.Ö. 133’de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliğine altına girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir. Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir. Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir.
Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır. Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır. Şehrin, biri batıda diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.
Aydın Geleneksel Giyimleri
Gömlek: Pamuklu ve ipekli dokumlardan dikilir. Yörük ve Türkmenlerde gömleğin boyu diz altına kadar iner. Bele kadar olan kısmı vücuda oturacak şekilde belden aşağısı ise büzgülüdür. 4-5 metre kumaştan dikilen gömleklerin yakası yuvarlak kesimli olup ön taraf göğüse kadar açıktır.
Şalvar: “Gönçek, don” gibi adlarla da anılan şalvarın uskufa ve çitareden yapılanlarına “koca don” denir. Koca donun ağı boldur ve diz altına kadar iner.
Üçetek: Yöredeki köylerde zıbın olarak da adlandırılır. Şehirde giyilenlerde daha çok simli ve ipekli kumaşlar kullanılır. Kırmızı, pembe, mor ve kahverengi kumaşlar tercih edilir.
Önlük- Göğüslük: Alevi kadınlar tarafından göğsü kapatmak için kullanılır. Yarım metre kumaştan yapılan önlük yuvarlak ve boyna paraleldir.
Kuşak: Üçeteğin beline sarılan kuşak, kenarlarına simden saçaklar ve püsküller takılarak süslenir.
Fermile/Fermene: Şehirde kadife, köylerde ise pamuklu kumaşlardan yapılır. Önü belden bir iki düğme kapatıldığı gibi genellikle açık olarak kullanılır.
Fes: Bordo veya kırmızı renkli olup başa giyilir. Alın kısmına maddi duruma göre gümüş veya altın paralar dikilir. Fesin tepe kısmında bulunan gümüştepelikten aşağı gümüş zincirlerle veya sim tellerle işlemeli püsküller akar.
Krep: Daha çok şehir merkezinde kullanılır ve kenarları iğne oyaları ile süslenmiştir. Kullanılan her iğne oyası motifinin ayrı bir anlamı vardır. Gelin başına biber oyalı krep takmışsa bu onun acı çektiğini, kaynanasından dert yandığını gösterir. Gül oyalı, karanfilli krepler ise mutlu olduğunu gösterir.
Uladu örtü: Saf ipekten yapılan uladu örtünün kenarları sim tel ve renkli iplerle işlenir. Fesin üzerine üçgen katlanılarak örtülen krepin üzerine örtülür. Fes işlemeli ise tepesindeki püskülü öne bırakılır.
Çeki: Genellikle ince kumaşlardan sarı, kırmızı, yeşil, siyah, mor olarak hazırlanır. Kare şeklinde kesilen kumaşlar 2-3 cm en kalacak şekilde katlanıp dikilir. Dikilmiş üç renk kumaş başın arkasına doğru sarılır ve arkada bir nevi örgü sistemiyle bağlanarak uçları sarkıtılır.
Çorap: Köylerde burun kısmı renkli iplerle nakışlı beyaz yün çoraplar giyilir.
Ayakkabı: Siyah gön papuçlar, topukları nalçalı ve altları kabaralı kunduralar giyilir.
Aydın Deve Güreşleri
Ülkemizde deve güreşlerinin ilk olarak İncirliova ilçesi Hıdırbeyli köyünde 200 yıl kadar önce yapılamaya başlandığı ve günümüze kadar geldiği bilinmektedir. Göçerliğin yaygın olduğu o dönemde göçerler ve obalar arası rekabet nedeniyle ortaya çıkan deve güreşleri süreklilik kazanıp geleneksel hale gelerek günümüze kadar ulaşmıştır. Deve güreşleri “tülü” adı verilen erkek develer arasında yapılır. Tek hörgüçlü dişi deve (yoz) ile çift högüçlü erkek devenin (buhur) birleşmesiyle meydana gelen tülüler güreş için özel olarak yetiştirilirler. Sahipleri tarafından verilen özel isimleri sırtlarına takılan havutların arkasına süslü bir bez üzerine yazılır. İsmin altında ise “maşallah” yazısı yer alır. Deve güreşleri tülülerin kızmaya başladığı kış aylarında yapılır. Develer güreşten bir gün önce süslenerek davul zurna eşliğinde cadde ve sokaklarda gezdirilir.
Akşam olunca tülü sahipleri tanışmak ve eğlenmek maksadıyla düzenlenen “halı gecesinde” bir araya gelir. Yeme-içme yapılıp, türküler söylenir, oyunlar oynanır. Gecenin sonunda ise geceye adını veren halı açık artırmayla satılır. Ertesi gün güreşin yapılacağı alanda halk toplanmaya başlar. Mangallar kurulur, yiyecekler hazırlanır. Seyyar satıcılar da güreş sahasının kenarlarında yerlerini almıştır.Güreş başlamadan önce zeybek oynanır. Arkasından güreşin başlayacağını bildiren anons yapılır. Cazgırlar tarafından develerin adları okunur bir yandan da deve sahipleri ve sarvan adı verilen bakıcıları, develeri güreş alanına getirip bir tur attırarak izleyicilere gösterirler ve hemen ardından güreş başlar. Develer güreşme sitillerine göre tanımlanırlar.
Sağdan güreşen develere sağcı, soldan güreşen develere solcu, rakibinin ayağına çelme atanlara çengelci, rakibini yıkmak ve kaçırmak için yanına gelerek ittiren develere tekçi, rakiplerinin başını göğsünün altına alıp çöken develere bağcı adı verilir. Güreşler ayak, orta, başaltı ve baş olmak üzere dört kategoride yapılır. Her deve günde bir kez güreşir ve güreşme süresi 10-15 dakikadır. Devenin yıpranmaması için süre uzun tutulmaz. Güreşte galibiyet kaçırtarak, bağırtarak ya da yıkarak elde edilir. Kaçırtmada deve heybetiyle diğer deveyi korkutup kaçırır. Bağırtmada ise deve, rakibini bağ, çengel, çatal, makas gibi oyunlardan birine getirip sıkıştırmıştır ve buna dayanamayan rakip bağırınca yenilmiş sayılır. Yıkmada deve, rakibini yıkıp üzerine çökmüştür. Devesinin zor durumda kaldığını gören deve sahibi urganını ortaya atarak devesini güreşten çeker. Güreşin galip devesi dört ayağını bir araya getirip dik bir şekilde durarak seyirciyi selamlar. Ödül olarak halısını alır ve sahayı terk eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder